İnstagram Pinterest Twitter VFSP - YouTube Facebook
Vize ve Final Soruları / Celal Bayar Üniversitesi / Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Dersi
+1

2. Fred Riggs’in “Prizmatik Toplum Kuramı”

        Riggs’in başlıca kuramsal çalışmaları, ideal tip bürokrasi modelleri formüle etmektedir ve söz konusu modeller Weberyen ideal tiplerden ziyade, dünyanın çeşitli bölgelerinde var olan sistemlerin çalışılmasına daha uygundur.  Riggs’in tüm çabası Batılı olmayan ülkeleri anlamaya yöneliktir, çünkü Riggs Batılı deneyimlerin tamamen anlaşıldığını ve özümsendiğini düşünmektedir. Riggs’in esas incelemeleri Güneydoğu Asya ülkeleri ile sınırlı olmuştur. Bu ülkeleri ABD’nin siyasal bürokratik yapısıyla karşılaştıran Riggs, bu gözlemleri sonucunda Prizmatik Toplum Kuramı ’nı oluşturmuştur.

         Riggs, Güneydoğu Asya ülkelerini inceleyerek geçiş toplumunun özelliklerini ortaya koymuştur. Riggs, kuramsal çalışmalarına başladığı dönemde, ülkeler arasında yapılan çeşitli sınıflandırmalardan şikayet etmektedir. Riggs’e göre, genel olarak yapılan bir sınıflandırma sistemi farklı Avrupa ülkelerinin kurumsal yapılarının model olarak ele alınmasıdır ya da çeşitli sistemler demokratik-totaliter, başkanlık-parlamenter, cumhuriyetçi-monarşi gibi çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir ve pek çok ülke de bu sınıflandırmalara uyabilir. 

          Riggs, tüm bu sınıflandırmaların yaygın bir Avrupalı ya da Batılı yönetim türünün alt türleri olduğunu, asıl sınıflandırmanın Batılıyı Batılı olmayandan ayırmak için yapılması gerektiğini savunmaktadır. Bu nedenle 1957 yılında yaptığı bir çalışmada, tarıma dayalı ve sanayileşmiş toplumlarda ideal kamu yönetimi modelleri oluşturmaya yönelik bir kuram geliştirmiştir. Tarıma dayalı modeli “agraria”, sanayiye dayalı modeli de “industria” olarak adlandırmıştır.

          Riggs, agraria için geleneksel Çin İmparatorluğu’nu (bürokratik) ve Avrupa feodalitesini (feodal), industria için de çağdaş ABD’yi (demokratik) ve Nazi Almanya’sını (totaliter) örnek olarak göstermektedir.

           Riggs, söz konusu çalışmasında her bir yönetsel modelini oluştururken, içinde bulunduğu toplumun ekonomik, sosyal, ideolojik, iletişimsel ve siyasal yönlerinden nasıl etkilendiğini de göstermeye çalıştığını belirtmektedir. Bu nedenle karşılaştırmalı yönetim çalışan herhangi birinin, böyle bir analiz yapabilmesi için ekonomi, sosyoloji, antropoloji, karşılaştırmalı din, tarih, iletişim ve siyaset gibi alanların uzmanlarının çalışmalarından yararlanması gerektiğini vurgulamaktadır.

           Riggs’in ve başkanlığını yaptığı CAG’ın amacı “bir karşılaştırmalı yönetim bilimi geliştirmek ve yönetimle ilgili genellemelere ulaşmak” olarak açıklanmaktadır. Bu dönemde egemen bakış, dünyanın çeşitli bölgeleri arasındaki farklılıkların genel olarak kalkınmacı kavramlarla açıklanmasıdır: Bütün sistem aynı Weberyen yöne doğru ilerlemektedir, bazı sistemler diğerlerinden daha öndedir ve yönetsel sistemlerin çevreleri ile birlikte değişmeleri beklenmektedir.

           Bir başka çalışmasında Riggs, kamu yönetimi ile çevresi arasındaki ilişkinin incelenmesinde bir model kurmak amacıyla beş ana etmeni ön plana çıkarmaktadır: Ekonomik yapı, toplumsal yapı, simgesel sistem, iletişim sistemi ve siyasal sistem.

           Riggs’e göre bunlar her toplumun gereksinme duyduğu, yaşamın vazgeçilmez yönleriyle ilgili etmenlerdir. Her toplumun merkezi gereksinmelerini karşılamak için mal ve hizmet üreten, dağıtan, gelişmiş ülkelerinkinden değişik de olsa, bir ekonomik yapısı vardır. Benzer bir biçimde gelişmiş toplumlardaki dernekler gibi olmasa da bir tür toplumsal örgütlenmeye, birbirleriyle iletişim kurmaya ve bunu sağlayacak simgelere gereksinmeleri vardır. Her toplumun birtakım tercihler yapmaya, birtakım yargılar oluşturmaya, bunu yerine getirmek için de biçimsel hükümet ya da bürokrasileri olmasa bile belirli bir güç yapısına gereksinmeleri vardır.

       Riggs gelenekselden modernleşmeye doğru gelişen bir üçüncü dünya ülkesinin ideal tipi olarak Prizmatik Toplum Kuramı ’nı geliştirmiş ve bu konudaki ilk toplu çalışmasını 1964 yılında bir kitap olarak yayımlamıştır. Çeşitli toplumları inceleyen Riggs, kimi toplumlarda bir yapının bir tek işlevi yerine getirmesine karşılık, kimi toplumlarda birden çok işlevi yerine getirdiğini gözlemlemiş ve buradan yola çıkarak, bir yapının toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan bütün işlevleri yerine getirdiği bütünüyle varsayımsal bir toplum düşlemiş, bunu da tıpkı beyaz ışığın birleşmesinde olduğu gibi “kaynaşmış (fused) model” olarak adlandırmıştır. Buna karşılık olarak da, her işlevi yerine getirmek üzere ayrı bir yapının bulunduğu bir başka toplum düşlemiş ve bunu da tıpkı gökkuşağının değişik renklere kırılmasına benzeterek “kırılmış ya da ayrışmış (diffracted) model” olarak adlandırmıştır. Bu iki uç noktanın ortasına ise yine ışık örneğinden yola çıkarak, ışığın kırılmasını ya da ayrışmasını sağlayan prizmayı yerleştirerek, iki toplum tipinin orta noktasında bulunan toplumun yapısını da “prizmatik model” olarak adlandırmıştır. Riggs’e göre, gerek kaynaşmış gerek kırılmış toplum modelini gerçek dünyada bulmak mümkün değildir. Fakat bu iki tipleştirme, gerçek dünyadaki olguların tanımlanmasında yararlı olabilirler. Kaynaşmış modeli andıran bazı toplumları bulabileceğimiz gibi, kırılmış modele benzeyen bazı toplumları da gerçek yaşamda bulabiliriz. Riggs, “prizmatik model”in en belirgin niteliklerini “türdeş olmama (heterogenity)”, “biçimcilik (formalism)” ve “çakışma (overlapping)” şeklinde belirlemektedir. 

Bunlar da bu modelin diğer kavramları gibi Riggs’in türettiği ya da yeniden tanımladığı kavramlar arasında yer almaktadır. 

Riggs, türdeş olmama ile değişik türde sistemlerin, uygulamaların, bakış açılarının aynı zamanda, yan yana var olmalarını; biçimcilik ile biçimsel kurallarla uygulamadaki durum arasında ayrımların ölçüsünü; çakışma ile de yönetsel davranışın uygulamada siyasal, ekonomik, toplumsal, dinsel ve öteki etmenler gibi yönetsel olmayan ölçütlerce belirlenme düzeyini anlatmaktadır.

   Riggs’e göre, biçimsel kurallarla uygulama arasındaki ayrım ne denli büyükse, bir sistem o denli biçimseldir. Ancak Riggs, biçimselliği nasıl ölçeceğini henüz bulamadığını, birtakım ölçülerin biçimsellik düzeyini belirlemede kullanılabileceğini ileri sürmektedir. Örneğin, yasalar 8-12 yaş arasındaki bütün çocukların okula gitmesini öngörüyorsa, ancak uygulamada bu yaş kümesindeki çocukların sadece yarısı okula gidiyorsa, biçimsellik düzeyinin % 50 olduğunu söyleyebiliriz, demektedir. Ancak bu ölçeğe de kesin olarak güvenilemeyeceğini belirtmektedir. Bununla birlikte, Riggs’e göre, biçimselliğin en üst düzeye çıktığı toplum biçimi, ayrışmış ve kaynaşmış toplumların arasında bulunan “prizmatik toplum”dur.

     Riggs’in kuramını oluşturan diğer modeller ise “bazaar-canteen” modeli, “clects” modeli ve “sala” modelidir.

           Bazaar-canteen modeli, prizmatik toplumun ekonomik yapısını, clects modeli toplumsal yapısını, sala modeli ise kamu yönetimi sistemini anlatmaktadır. 

          Ayrışmış (ya da kırılmış) toplumlarda fiyatı belirleyen pazar koşullarıdır (arz-talep), kaynaşmış (fused) toplumlarda ise fiyatın oluşumunda pazar koşullarından çok Riggs’in ortam etmenleri (arena factors) olarak adlandırdığı güç dengesi, saygınlık, dayanışma gibi etmenler etkilidir. 

     “Prizmatik” toplumda ise pazar etmenleriyle ortam etmenleri bir arada bulunur ve fiyatı birlikte belirlerler. “Bazaar”daki her iş pazarlığa dayanır ve pazarlığın sonucunu yalnızca pazar koşulları belirlemez, fiyat üzerinde kişisel ilişkilerin durumu da etkili olur. Örneğin akrabalık ilişkileri, siyasal güç sahibi olmak en iyi fiyatla alışveriş yapılmasını sağlayabilir. 

            “Canteen”de fiyat ayrımları kümelere göre kurumlaşmıştır. Örneğin, destekli bir “canteen” üyelerine -canteen’e giriş olanağı sağlanan siyasal güç sahipleri gibi- ortalamanın altında fiyatla mal sağlar. Buna karşılık sömüren bir “canteen”de fiyatlar ortalamanın oldukça üstündedir ve üyeler bu “canteen”e sıkı sıkıya bağımlıdırlar. Riggs’e göre, fiyatlardaki bu belirsizlik “bazaar-canteen”in genel bir niteliğidir ve bu belirsizlik para, toprak, zaman ve diğer üretim etmenleri için de söz konusudur.

       Riggs, kuramında yer alan üç toplumun yapısını iletişim sistemiyle birlikte değerlendirmektedir. 

      Ayrışmış toplumlarda herkes kitle iletişimine yöneltilmiştir; içinde seçkinlerin bulunduğu ulusal bir topluluktan söz edilebilir. 

       Kitle iletişim araçlarının bulunmadığı kaynaşmış toplumlarda ise köy ya da kabile dış dünyadan yalıtılmış küçük bir topluluk olarak varlığını sürdürmektedir. 

         Bu iki uç noktanın arasında yer alan “Prizmatik toplum”da ise çeşitli büyük grupların oluşması eğilimi vardır. 

       Riggs böyle bir toplumun, çeşitli topluluklardan oluştuğu için “çok topluluklu (poly-communal)” olarak adlandırılabileceğini ve bu toplumdaki tipik prizmatik kümenin “clect”ler olduğunu belirtmektedir.

         Riggs, kuramında yer alan üç toplumun kamu yönetimlerini de benzer bir çözümleme ile değerlendirmektedir. 

        Ayrışmış toplumun kamu yönetimini anlatmak için “office (büro)”, kaynaşmış toplumun kamu yönetimini anlatmak için “chamber (oda)”, her ikisinin özelliklerini bir arada bulunduran “prizmatik” toplumun kamu yönetimini anlatmak için de İspanyolca kökenli “sala” sözcüklerini kullanmaktadır. 

         Riggs’in kuramında “office” çalışanları son derece verimli ve ussaldır, oda çalışanlarının ise ne ussal olduğu ne de olmadığı söylenebilir. 

        “Oda”da, siyasal ve yönetsel kararlar birlikte alınır, belirgin bir amaç yoktur.

        “Sala” çalışanlarının ussallığı ise “bazaar-canteen”in ussallığına benzer. Katı yönetsel ölçütlere ek olarak, yönetsel olmayan düşünceler “sala” çalışanlarının yargılarıyla davranışlarını yönlendirir. Onlar yasaları “pratik” durumlarına uyarlamak zorundadırlar.

         “Sala” görevlileri belirlenmiş amacı yazılı kurallar çerçevesinde gerçekleştirmek için değil, yazılı kuralları fiili durumlara uygulamak için çalışırlar. 

           Örneğin yasalar kimine uygulanır, kimine uygulanmaz. 

      Ussal olmayan, yönetim dışı etmenler etkilidir. 

       Yasa herkes için eşit değerde değildir. Yasaların inanılmaz boyutlarda esnekliği söz konusudur

       Riggs’in modelini tamamlamak için dile getirdiği bir başka sorun şudur: Değişim süreci içinde kaynaşmış toplumdan ayrışmış topluma doğru bir modernleşme yaşanacaktır. Aslında Riggs modernleşmeci kuramı dile getirmektedir. Riggs çevrebilimsel yaklaşımı benimsemekle birlikte siyasal modernleşme yaklaşımının temel savını kendi bakış açısı içine koymaktadır. Riggs, modernleşme sürecinin yaşanılış biçiminin bir toplumdaki prizmatik özelliklerin artmasına ya da azalmasına neden olacağını belirtmektedir.

    Prizmatik toplumun özelliklerinin ağır basması değişme isteğinin kökeni ile bağlantılıdır. Değişmenin kaynağına göre bir toplumun prizmatik özellikleri az ya da çok yaşayacaktır. Bu gelişme isteği ile ilgili üç durum söz konusudur:

  1. Riggs, kaynaşmıştan ayrışmışa gelişim sürecini değişim baskısının geldiği yöne göre çözümlüyor ve bunu “genetik sorun” olarak adlandırıyor.  Eğer değişim baskısı içten gelmişse “endo-genetik” değişimden söz edilebilir. Bu durumda, modernleşme bir toplumun kendi içinde duyduğu gereksinmelerden kaynaklanmakta ve o toplumun gelişme arzusunun sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Değişimi toplum kendisi istemektedir.
  2. Eğer değişim baskısı, toplum kendisi istemeden bir takım dış faktörlerin sonucu olarak gerçekleşirse “exo-genetik” değişimden söz edilir. Toplum ihtiyaç duymadan yönetim yapısıyla ilgili başka ülkelerin örnek alınması bu duruma örnek oluşturur. Böyle toplumlarda yazılı kurallarla uygulama arasında farklılıklar ortaya çıkar.
  3. Bir toplumda iç ve dış değişim baskıları eşit ise “equi-genetik” (dengeli) değişimden söz edilebilir. Riggs’e göre, ayrışma süreci ne denli exo-genetik ise, biçimcilik büyük ölçüde ortaya çıkacak ve türdeş olmama o toplumun belirgin özelliği olacaktır. Ayrışma süreci ne denli endo-genetik olursa, o toplum için biçimcilik ve türdeş olmama söz konusu olmayacaktır. Riggs’e göre, biçimcilik, türdeş olmama ve çakışma bütün prizmatik toplumların özellikleri olmakla birlikte, güçlü bir biçimde “exo-genetik” toplumlarda görülen özelliklerdir. Riggs, “endo-genetik” dönüşümde önce davranışsal değişimin, sonra kurumsal değişimin gerçekleştirildiğini, buna karşılık “exo-genetik” dönüşümde önce yabancı modellerden ödünç kurumlar alındığını, davranışsal değişim çabalarının onu izlediğini, bunun da “biçimcilik” ile “türdeş olmama” düzeyinin yükselmesi çekincesini beraberinde getirdiğini belirtmektedir. 

           Riggs, Batı toplumlarındaki değişimin “endo-genetik”, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan değişimin ise “exo- genetik” olduğunu ileri sürmektedir.

           Gerçek yaşamda tamamıyla geleneksel ve işlevsel olarak hiç ayrışmamış ya da işlevsel ayrışmanın tam anlamıyla gerçekleştiği toplumlar bulmak hemen hemen olanaksızdır. 

          Riggs’in belirttiği gibi “her toplum aşağı yukarı prizmatiktir, aşırı uçlara yaklaştıkça örnek olayların sayısı artacağına azalır.” Bu durumda prizmatik terimi çok geniş bir modeli belirtmektedir, bundan dolayı da belli bir gelişme düzeyini açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Bu Sayfayı Arkadaşlarınla Paylaşmak İster misin ?
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tezsiz Yüksek Lisans Kamu Yönetimi (Uzaktan Eğitim) Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi
GERİ DÖN




İsim:*
E-Mail:
Güvenlik: *